Meğer Gemisi
Sana bir aya uzun uzun bakmış bir kadının acısını sunuyorum.
Bir suya adını yazmış,
O suyu vicdanıyla içmiş.
Bir taşı bağrına basmış, değil
Sana bir taşla örülmüş bir yuva sunuyorum.
Çekip gitmiş bir alizenin özleminde,
sana kainatlarca gökyüzleri sunuyorum.
SUNAK #1
Sana bir kum tanesinin seceresini sunuyorum.
Senin için mağaralara, kalker kayalara çarpıyor,
Tortullardan kopuyorum.
Sana boğulan bir balığın son kulacını,
Ölen bir filin taş yorganını,
Dişleri dökülmüş bir masal canavarını
Bir intihar mektubu yazılırken arkasından ağlanan bir kalemi…
“Meğer Nuh asla sevmemiş hiçbirimizi.”
SUNAK #2
Hayaletler çoğalmakta göğsümde
Yer, deniz
Hangi lügat senin lügatınsa ben ona pelesenk doğmuşum
Sana bir şeyler sunuyorum yerli yersiz.
Katiller masumlaşıyor, önemsiz
Ölüler odalarından çıkıyor, benden seni istiyorlar.
Şüphesiz teslim ediyorum…
Sana kendi doğumuna bakan geçkin bir kadının yutağını sunuyorum.
Su nedir bilmiyor.
SUNAK #3
Sana nalsız atların sessiz toynaklarıyla koşuyorum
Balıkçılların sivri dudaklarında havalanıyorum
Bir cevizin kırılganlığını sırtıma zırh ettim
Keza,
Bir güneşi batırıyorum imkansız iyilikler için
Bir ayı gerisin geriye çeviriyorum
Tarih öncesi insanlardan sevap almak için
Kendime büyüler yaptırıyorum küçük çocuklara
Hiçbir şeyi bilmeyen küçük çocuklara:
Kız çocuklarına, erkek çocuklarına;
Hayvan çocuklara, duman çocuklara,
Kobalt, asfalt ve mat çocuklara.
İşlerinin ehli çocuklar bunlar…
Onlara bir ağacın bilgeliğini harçlık olarak dağıtıyorum.
Tramola.
TRAMOLA #1
Bir gemi var limanda, belli ki kimin gemisi…
Güvertesinde botanik bahçeleri, renkli renksiz kadınlar bitiyor.
Elleri, isimleri, -o güzel elleri-
Gülüşleri, benleri, -en çok da gülüşleri-
Hayalleri ve acımasızca dişleri
İnciden hayalleri budanıyor.
Kaptan zift pezevengi,
Dişleri ve elleri ve acımasızca dişleri,
Tüm mahsülleri,
Satıyor
Damarları bile olmayan kan korsanlarına.
ATIF
Kan ödül değildir açıkçası, küçük ölü sevgilim benim.
Bu gece kanımı gezmeye çıkartmayacağım,
ölü nefesi değerlim.
Bu gece kan güverteyi götürecek,
Ölüsü kıymetlim.
Bu gece…
İskele iki kere patlayacak
Sancak çatırdayacak sabaha dek
Bütün kemikleri,
Alın kemikleri
Leş kemikleri
Karanfil bir ufka doğru törpüleyeceğiz.
TRAMOLA #2
İşkence bahçelerinden
dişsiz ve hayalsiz kadınlar kopacak topraklarından fideli fidesiz, etli etsiz.
Onlar yeniden yetişecek eminim!
Onların bayrakları bile olacak!
Hiçbir şeyden eksik kalmayacaklar.
Zift pezevengini it köşküne gömeceğiz el birliğiyle,
Budanmış ellerimizin tüm becerileriyle
Çok fena şeyler yapacağız çok…
Tramola…
TRAMOLA #3
En çok Nuh sevecek bizi
En çok o zevk alacak bizden
Ellerini keserken –yüzlercesini aynı anda-
Ciğerlerini koparırken –bir sağ, bir sol- peşi sıra
Dişlerini sökerken –elbette tek tek-
bir öç ağırlığında.
Tramola!
SANCAK:
Gemiyi terkederken biz,
Ona,
Nuh’a,
Tek bir şey bırakacağız.
-Arsızın zihni cehennemdir-
Onu orada uyanılmaz uykulara yatıracağız.
Şimdi kol kola atlıyoruz aynadan suya
-ellerimiz yok ya, ondan kol kola-
Cadı suları yutuyoruz
-dişlerimiz yok, olsa çiğnerdik suyu da mutlaka-
Düş balıklara gülümseyemiyoruz…
-Malum şu diş meselesi…-
Neyse biz
Dalga oluyoruz.
Renkli renksiz köpükleri olan kabuksu bir dalga.
Bizde boğulmak mutlak
Bizde muhakkak boğulanlar olacak.
“Çatlamış bir alın kemiği gibi yan yatıyor limanda ölü gemi,
Meğer Nuh asla sevmemiş hiç birimizi” *
Meğer Nuh
Meğer tufan
Meğer liman
Meğer gemi.
–
ADAK: Renkli renksiz pankartlarda yaşayan kum kadınlara.
– Kasım 2019, Quintana Roo, Mexico
*Bu dize, Küçük İskender’in “Gemi” şiirinden alıntıdır.